Annemin ninesi “kızım, Allah sana içi sulu evler versin” diye dua edermiş. Ninenin duaları kabul oldu. Herkes içi sulu evlerde oturuyor artık. Onca zahmetle evimize kadar gelen suyu nasıl harcıyoruz acaba diye düşündüm yağmuru seyrederken. Ne kadar iktisatlı davransak da tuvalete girince sifonu çekmemek olmuyor. Bir kez sifonu çekince 9 litre su cumburlop kanalizasyona. Peki ya bir kişi günde kaç kez sifon çekiyor dersiniz? Sabah akşam birer kere, gün içinde de iki kere deseniz toplam 4 kere ediyor en iyimser tahminle. Yani 36 litre. Su faturasına baktım, günde ortalama 100 litre su tüketiyorum. İzmir ortalamasının 115 litre olduğunu düşününce iyi. Bu durumda harcanan suyun neredeyse üçte biri tuvalete gidiyor. “Vay be…! Hiç de az değil” dedim.
Bir yandan yağmur olanca şiddetiyle yağıyor. İzmir’i sel almış. Kalkıp tuvalete gidiyorum. Çıkarken elim sifona zorla gidiyor. İçim acıyarak basıyorum düğmeye. Hemen üstümdeki terastan tonlarca yağmur suyu akıp giderken içmelerdeki kuyulardan çıkan yer altı suyunu helaya dökmek içimi acıtıyor. Acıyor içim çünkü bu suyun kuyulardan nasıl çıkarıldığını ve nasıl evime kadar geldiğini biliyorum. Üstelik yer altı sularının gittikçe tükenmesi de cabası.
Şimşekler çakıyor. Yağmur devam ediyor hala. Beynimde de şimşekler çakıyor gök gürültüsüyle birlikte. “Evet, neden olmasın?” diyorum. “Su akar Türk bakar” yaftasını kendime yediremiyorum. Bir Türk mühendisi olarak durumdan vazife çıkarıp kolları sıvıyorum, "Ne yapılabilir?" sorusuna yanıt aramak için. Bu yazı dizisini, elde ettiğim bulguları sizlerle paylaşmak için kaleme aldım. Ne de olsa her şey hayal etmekle başlıyor. Başlamak da işin yarısı olunca geriye pek bir şey kalmadı zannedersem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder